Dinlerin Sosyobiyolojik Kökeni

Harvard Üniversitesinin ünlü biyoloğu Edward O. Wilson dinlerin ortaya çıkış nedenini ilginç bir kuramla açıklıyor; Din hemen her kültüre imzasını atmış olan sosyal bir etkinliktir. Antropologlar hemen her ilkel kabilenin kendi kökenleri hakkında bazı mitlere sahip olduklarını bilirler. Ayrıca bu kabileler kendileri ile diğerleri arasındaki farklara çok büyük önem verirler. Bu inançların çoğu rasyonel olmadıkları gibi, hemen hepsi fantazilerle bezenmiş doğa üstü yaklaşımlardır. Çoğu kere bu kabilelerin geçmişte yaşamış ve kabileyi bir araya getirmiş olan bir lideri vardır. Bu lider olağanüstü yetenekler ve ilahi bilgilerle donanmıştır. Bu liderin öğretileri sorgulanamaz. Reddedilemez. Olduğu gibi kabul edilmelidir.



Harvard Üniversitesinin ünlü biyoloğu Edward O. Wilson dinlerin ortaya çıkış nedenini ilginç bir kuramla açıklıyor;

Din hemen her kültüre imzasını atmış olan sosyal bir etkinliktir. Antropologlar hemen her ilkel kabilenin kendi kökenleri hakkında bazı mitlere sahip olduklarını bilirler. Ayrıca bu kabileler kendileri ile diğerleri arasındaki farklara çok büyük önem verirler. Bu inançların çoğu rasyonel olmadıkları gibi, hemen hepsi fantazilerle bezenmiş doğa üstü yaklaşımlardır. Çoğu kere bu kabilelerin geçmişte yaşamış ve kabileyi bir araya getirmiş olan bir lideri vardır. Bu lider olağanüstü yetenekler ve ilahi bilgilerle donanmıştır. Bu liderin öğretileri sorgulanamaz. Reddedilemez. Olduğu gibi kabul edilmelidir.

Wilson'a göre bu ilkel kabilelerin bu şekilde davranmasının evrimsel bazı avantajları vardır. İlk insanlar ve ilk insan toplumları bu davranışı sergileyerek varlıklarını koruyabilmişler ve nesillerini sürdürebilmişlerdir. Bu şekilde davranmak ve inanmak bu insanlara evrimsel bir avantaj sağlamıştır. Bu avantaja sahip olmayanlar seçilmemişler ve yok olmuşlardır. Aslında bazı hayvanlar da liderleri izlerler. Sürüdeki düzenden lider sorumludur. Dominan bir erkek hayvan sürüye hakimdir. Diğerleri sorgusuz sualsiz onun emirlerini yerine getirirler. Buna örnek olarak balinaları ve yunusları gösterebiliriz. Herhangi bir nedenden dolayı yönünü yitiren lideri izleyen sürü karaya vurarak topluca ölmektedir.

Bir milyon yıl kadar önce insanların öncüleri olan hominidlerde, beyin hızla büyümeye başlamıştır. Giderek bilinçlenen ve akıllanan bu yaratıklar önce küçük topluluklar şeklinde bir araya gelmişler, zamanla bir liderin etrafında toplanarak, daha geniş toplumlar oluşturmuşlardır. Bu arada lider kavramı gelişmiş ve liderin emirleri yasalaşmaya başlamıştır.

Yalnız burada ilginç bir çelişki vardır. İnsanlar giderek daha akıllı olmaktadırlar. Bu entellektüalite toplumun mevcut düzenine ve liderine meydan okumayı gerektirmektedir. Bazı entel bireyler lidere karşı geleceklerdir... Bu kaçınılmazdır.. Hayvan sürülerinde, örneğin kurtlar ve aslanlarda lidere meydan okunur ve onun yeri alınır.. İnsan toplumunda buna teşebbüs toplumda bir kaos ve düzensizlik yaratacak ve toplum dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Ya da akıllı bireyler toplumdan uzaklaşacak ve toplum çözülerek dağılacaktır.

Evrim bu soruna ilginç bir çözüm bulmuştur... Wilson'a göre bu maymunumsu ilk insanlara olan doğal baskılar, onların liderlerine çok daha sıkı bir şekilde bağlanmalarını sağlayacak bazı inançların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Daha doğrusu kendi liderlerinin rasyonel olan veya olmayan her türlü kararını ve emirlerini izleyen insansı toplumlar varlıklarını sürdürmüşler ve bu davranış ilerde insanlar için bir norm olmuştur.. Kabile üyeleri liderlerini ve onun her türlü emirlerini ciddi şekilde sorgulamadan kabul etmeye ve izlemeye başlamışlardır. İnsan öncülerinin kazandığı bu nitelikler, ortaya çıkan yeni bazı genlerin ürünü olmalıdırlar.

İlk hominidlerin sahip olduğu bu nitelikler, onların hem çeşitli aletler dizayn ederek ilerlemelerini, hem de rasyonal olmayan ama, kabilenin geleceği için çok daha önemli olan bazı dinsel geleneklerin, mit ve efsanelerin sorgulanmadan oldukları gibi kabul edilmelerini sağlamıştır.. Kabilenin bütünlüğünü korumak için bazı mit ve fantastik efsanelere gereksinim vardır. İnsanlar arasındaki ilişkiler bu efsaneler aracılığı ile aksamadan sürdürülebilir.

Ne kadar sapık ve saçma olurlarsa olsunlar, bazı mitler ve efsaneler, dinler ve inançlar insanları bir arada tutmaktadırlar. İslam'a inananların bir ümmet oluşturmasının nedeni budur.

Bütün saçmalıklarına, insan akıl ve mantığına aykırı olmalarına rağmen İslam ve diğer dinler, hala varlıklarını sürdürmektedirler. Bu ilginç durum açıkca insan olarak yalnız ne kadar zayıf ve nahif olduğumuzu değil, aynı zamanda muhtemelen zayıflığımızın genlerimize işlenmiş olduğunu da telkin etmektedir. Dinlere ve Tanrı'ya inanmak ihtiyacı doğanın insan türüne olan baskısının sonucu olabilir. Bundan bir milyon yıl kadar önce ortaya çıkan bu durumun kısa zamanda düzelmesi belki de mümkün değildir.

Wilson'un bu görüşü ayrıca ateizmle ilgili bazı gerçekleri de açıklayabilmektedir. İnsanların küçük bir azınlığı dinlere inanmamaktadır. Bunun nedeni doğada mevcut çeşitliliktir. Her canlıda bu çeşitlilik vardır. Ateizm de bu genetik çeşitliliği simgeliyor olabilir.

Doğa hala insan yaşamına bu şekilde bir baskı uygulamakta mıdır? Eskiden toplumun genel eğilimlerine karşı gelen bireylerin yaşama şansı yoktu. Din toplumu bir arada tutan en önemli ortak payda idi. Her ne kadar bu durum İslam ülkelerinde hala sürmekte ise de, endüstrileşmiş ve teknolojide ilerlemiş toplumlarda din bazında bireylere olan baskılar giderek önemlerini yitirmeye başlamışlardır. Çağdaş toplumlar artık varlıklarını sürdürmek için bazı akıl dışı ve mantıksız mit ve efsanelere gereksinim duymamaktadırlar. Öyle ise artık ateizmin yerleşip, gelişmemesi için bir baskı da yok demektir. Hatta diyebiliriz ki teizmin yok olması için bir baskı ortaya çıkmaya başlamış olabilir. İnsan aklı ve entellektüalitesi teizme karşı gelme yolunda bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Zamanla ateist sayısı daha da artacağa benzemektedir. Öteden beri var olan ama, günümüze dek başarılı olamayan ateizm, toplumların yeniden ve çağdaş bir şekilde örgütlenmesinden sonra hız kazanmaya başlamıştır.

Wilson'un kuramları Richard Lewonthin ve Jay Gould tarafından reddedilmiş ve görüşleri eleştirilmiştir. Bu otörler Wilson'un sosyobiyoloji konusundaki görüşlerine itiraz etmişlerdir. Yine de Wilson'un kuramlarını tutan çok sayıda aydın ve bilim adamı vardır. Lewonthin'in de bazı kuramlarını reddetmeye olanak yoktur.. Özellikle triple helix kitabı müthiş bir entellektüalitenin ürünüdür. Jay Gould da parlak bir bilim adamı idi ama, din konusundaki görüşleri herkes tarafından paylaşılmamaktadır.

Lewonthin genlerin çevre ile etkileşmelerinin önemine inanan bir bilim adamıdır.

Wilson ise canlıdan çok genin önemine değinir. Canlı doğar. Canlı ölür. Gen kalır..

Wilson'un din konusundaki görüşleri çok ilginçtir. Dini, diğer sosyal etkinlikler gibi, insanın doğal ve kaçınılmaz bir niteliği olarak kabul eder..

Wilson entemolog dur. Karınca gibi, sosyal böceklere özelleşmiştir. Temel olarak zoolog olduğundan ve insanlar da bir hayvan türü olduklarından, insanlar hakkında da ahkam kesebilir.. Sosyobiyoloji Wilson'un oluşturduğu bir bilim dalıdır. Tartışmalıdır.. Bu dünyada hiç bir bilim adamı Wilson kadar bu konuda otorite sahibi değildir. Karıncaları ve sosyal insektleri çok iyi bilen birisidir. İnsan bir hayvan olduğu için hayvanların uyduğu yasalara uymakla yükümlüdür. İnsan böcek değildir diye kestirip atamayız. Çünkü insan diğer hayvanlarda ve sosyal böceklerde mevcut davranışların bir kısmını taklit eden bir canlı türüdür.

Böceklerin sosyal strüktürü genlerle bir nesilden diğerine geçer ve bu geçiş evrime uğrar. İçine doğduğu gruptan kopan karınca veya diğer sosyal böcek yaşayamaz. Varlığını tek başına sürdüremez. Bunun nedeni doğal baskıdır. Sosyal böcekler bir liderin önderliğinde, çeşitli sınıflardan oluşmuş bir toplum oluştururlar. Bireylerin bu toplum içindeki yerini genleri ile ilgili nitelikler saptar..

İnsan da sosyal bir hayvandır. Hemen her insansal etkinlik genlerin kendilerini belirtmeleri şeklinde tecelli eder. Genlerin allel denen çeşitleri vardır. Aynı gen farklı şekillerde kendini belirtir. Örneğin göz rengi geni bir insanda yeşil ise, diğerinde kahve veya mavidir. Aynı gen farklı bir ürüne sahiptir. Davranışlar da genlerin ürünü olarak ortaya çıkarlar. Tabii her türlü insansal davranış son derece karmaşıktır ve çok sayıda değişgeni vardır ama, davranışlar hep aynı beyin yöresinin eseridirler. Bu da genetik olarak saptanır. İnsanlarda sosyal yaşamla ilgili beyin yöreleri vardır.

Wilson'un bu ilginç kuramını reddedenler akılları ile değil, daha çok hisleri ile hareket etmektedirler. Şu gerçeği göz ardı edemeyiz:

İnsanların büyük çoğunluğu ne kadar saçma ve olağan üstü olurlarsa olsun, dinlerle ilgili mit ve efsanelere inanırlar. En azından onları yeterince sorgulamazlar..

Wilson işte bu ilginç gözleme bir açıklama getirmek istemektedir. Haklı veya haksız. Doğru veya yanlış.. Ortaya bir kuram atmıştır... Ortada yapılan bir gözlem vardır.. Onu hislerle değil, akılla çözmek zorunluğu vardır. İnsanı böcek düzeyine indiren bir görüşü kimse kabul etmek istemeyebilir. Ama insan toplumu ile karınca toplumu arasındaki farklar nitel olmaktan çok niceldir.. Önce bunu kabul etmemiz gerekmektedir. Aynı biyolojik ilkeler ve diğer yasalar hem böceklerin yaşamını etkiliyor olabilir, hem de insanların.. Böcekler de birbirlerine arzu duymakta, çiftleşmekte ve yavrularını yetiştirmektedirler. Sosyal olanlarından insanların ders bile alması gerekmektedir. Büyük bir şefkat ve itina ile yumurtalara ve larvalarına bakarlar. Onları besleyip temizlerler ve büyütürler. Her birinin toplum içinde belli bir yeri ve görevi var. İnsan yaşamı birçok hususlarda sosyal böcek yaşamından farksızdır.

Wilson diyor ki çok çok önceleri, daha insan insan değilken ve evrimleşme sürecinin başlarında iken, onu sosyal bir hayvan olmaya zorlayan bazı genler kazanmıştır.. Bu ilkel insan-hayvan ancak bu genler sayesinde bir toplum oluşturabilmiştir.. Çünkü hayvanların davranışları onların genlerinin eseridir. Rastgele değildir. İnsanlar bir araya gelmenin daha yararlı olacağını bildikleri için bir araya gelmemişlerdir. Bir araya gelmemeleri ellerinde değildir. Bu genlerinde yazılıdır. Buna mecburdurlar.

Ama her kuyruksuz maymun-ki insan da onlardan biridir, sosyal değildir. Orangutanlar soliter yaşayan hayvanlardır. Gorillerin haremi vardır. Şempanzeler daha çok dişi etrafında bir aile oluştururlar. Demek ki doğa insanın da dahil olduğu bu hayvan grubuna farklı şekillerde baskılar yapabillmektedir. Davranışların beyinde anatomik bir alt yapısı vardır. Dolayısıyla davranışlar kolay kolay değişemezler.

İnsan beyninde maneviyat ile ilgili merkezler vardır. O merkezler din için spesifik değildir. Dinler oralara yerleşen sosyal parazitlerdir. Wilson'a göre o merkezlere her türlü saçmalık yüklenebilir ve kisi onları sorgulamaz... İnsanlarda bu beyin merkezi olmasaydı, ilk hominidler orangutan gibi bir yaşam sürdürmeye zorlanacaklardı.. Bu da insanın ilerde teknoloji geliştirmesini önleyecekti. Çünkü uygarlık toplumun ürünüdür. Bireylerin değil. İnsan sosyal olmasaydı, uygarlık ve teknoloji geliştiremezdi. Bu bağlamda dinler insanların sosyal olma uğruna ödemek zorunda kaldıkları bir fiyat olarak kabul edilebilir.

İlkel kabilelerde ruhban sınıfın lider sınıfından ayrı olması bir şey ifade etmez. Önemli olan kabile ile ilgili mit ve efsanalerin çok önce başlatılmış olmasıdır. Bu sınıflar o mitlerin devamından sorumludurlar. İnsanlarda inanma ihtiyacı vardır. Bu da sosyal olmanın bir gereksinimidir. Sosyal olmak ise genlere yazılmış bir takdirattır.. Değiştirilemez.

Yorum Gönder

7 Yorumlar

  1. Din ilkelliktir, cehalettir, 21. yüzyıl insanına yakışmayan kara bir lekedir. Dünyamızı muhteşem bir hale getirmek için insanlığın bir an evvel din denilen olgudan kurtulması gerekmektedir.

    YanıtlaSil
  2. Buraya yorum yazan bütün dincilere bakıyorum da. Hiçbiri ne bilimsel ne de felsefi bir argüman sunamamışlar. Yüzeysel, saçma sapan "cehennemde yanacaksınız" , "allah'ı nasıl inkar edersiniz, bu evren tesadüfen mi oluştu" vs. tarzında hiç bir zeka parıltısı olmayan, beş yaşındaki çocuğun bile söylemeye utanacağı yorumlardan başka bir şey yok. Dincilerin cehaletlerini, rezaletlerini ve zavallıca çırpınışları izlemek çok hoşuma gidiyor. Bilim karşısında nasıl çaresizce çırpındıklarını bu sitedeki yorumlara bakarak anlayabilir ve gülebilirsiniz. :)

    YanıtlaSil
  3. Din her ne kadar akla aykırı da olsa öyle basitçe baştan savılacak bir olgu değildir. İlahi kaynaklı olduğu iddia edilen dinleri bir kenara bırakalım, çok güzel ahlak öğretileri ve felsefi bakış açıları sunan dinler de vardır ve hepsi de aynı derecede araştırılmaya değerdir. Kaldı ki ilahi kaynaklı olduğu iddia edilen dinlere de gereken önem gösterilmelidir, çünkü gerçekten çok ciddi bir araştırmanın sonucunda ortaya konulmuş oldukları kuşku götürmezdir. Bunların yanısıra karşı çıkılacak çok fazla unsur da bu kitaplarda yok değildir ama bu karşı çıkış sergilenirken yönteme dikkat edilmelidir, zira aynı hataya düşülebilir. Önemli olan, algılarımıza bir şekilde yerleştirilmiş olan anlayışları doğru saptayabilmek ve algılarımızın arkasında yatan, toplumu şekillendiren o anlayışların aslında nelere hizmet ettiğini insanlara en doğru ve en açık biçimiyle gösterebilmektir. Yoksa salt "din denilen olgudan kurtulmak"la problemler çözülmeyecektir, çözülse bile bir süre sonra o anlayış kendi kendini yeniden doğuracaktır.

    YanıtlaSil
  4. ben bu konuları yeni araştırmaya başlamış biriyim ve aklımda bazı sorular var
    1.adnan oktar ın dedikleri yalan mı
    2.tanrı yoksa dinde nasıl mucizeler var yoksa yok mu
    o mucizeler halüslasyn mu bir tür sihir yada aldatmaca yada yalan mı
    3.bugün ateizm dinden daha güçlü delillere sahip mi
    4.ateist olmak için dinin yalan old ıspatı ve alternatif çözümler gerekmez mi varsa neler
    cevaplerınızı beklyorum

    YanıtlaSil
  5. Açıkçası Septik biriyim Agnostik de diyebiliriz (Ki çok çeşidi var) ama Ateist değilim.
    İslamı dahil her dini tartışır objektif ve tarafsızımdır. O yüzden sorum şu ; Çünki sizden de şüphelerim var ;
    Dinler diyorsunuz ama sayfada hatta yabancı bilim adamlarının tezlerinde bile sadece Kurana ve islama saldırı var,Hiristiyanlık Yahudilik Budizm tevrat veya incile dokunanı okuyamadım herdense.

    YanıtlaSil
  6. volkan bey konu islam degil zaten. bizim konumuz dinlerin kokeni. hangisinin olmasi fark etmez. islama saldirmaya da gerek yok ki. kendileri kendilerine ve baskalarina saldirmakta uzman oluslar artik. akilli insanlarin dunyadaki tum dinlerden uzak durmasi gerekli. salqin gibi. bulasirsan hastalanir, baskalrini da hasta edersin. din bir hastalik bence...

    YanıtlaSil
  7. benim de din hakkindaki dusuncem su: bence din oncelikle egemenlikle ilgili daha sonra oteki ve beriki kavramlari var yani tepenin arkasindaki koyde oturanlar bizden degildir oyleyse onlari oldurup karilarini ve paralarini alabiliriz daha sonra aklima geldigi sekilde yaziyorum su var bence onemli ki herkez sizin gibi benim gibi yok ateist olayim yok hayatin anlamini bulayim diye ugrasmiyor bakin cok kritik bir durum var burda biz mesela siz ben hayatin anlamini neden ariyoruz bilgiye sahip olup ustunluk kazanmak icin mi? eger boyleyse o zaman dincinin yaptigi sey de zaten bu degil mi? ustunluk kazanmak!
    Wilsonu duydugumu sanmiyorum ama sunu soyleyim bilim cok hizli ilerliyor yani daayipcinin anlayacagi sekilde soyleyim ceptelefonu degil arkadasim ona teknoloji deniyor:) fakat din dinin kaynagi konusunda da bir cok insan arastirma yapiyor yine de diger konular kadar ilgi cekmedigi kesin darwinyen yaklasimlar GEN yaklasimlarindan bana daha gercekci gorunuyor her seyin bir sebebi olmali degil mi? teskurler

    YanıtlaSil

Küfürlü, aşağılayıcı, hakaret içeren, içinde fikir barındırmayan ve yazı içeriğiyle ilgili olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.

Emoji
(y)
:)
:(
hihi
:-)
:D
=D
:-d
;(
;-(
@-)
:P
:o
:>)
(o)
:p
(p)
:-s
(m)
8-)
:-t
:-b
b-(
:-#
=p~
x-)
(k)