Karadelikler


1. Mucize İddiası

  • Harun Yahya (Adnan Oktar)’a ait sitelerden:
    20. yüzyılda evrendeki gök cisimleri ile ilgili pek çok yeni keşif yapılmıştır. Günümüzde henüz yeni tanınan bu cisimlerden biri de karadeliklerdir. Karadelikler, yakıtı tükenen bir yıldızın kendi içine doğru büzülmesi ve en sonunda, yıldız yerine sınırsız yoğunlukta ve sıfır hacimde çok büyük bir çekim alanının ortaya çıkmasıyla oluşmaktadır. Karadeliği, yüzey yerçekimi oldukça güçlü olduğu ve ışık içinden kaçamadığı için, en büyük teleskoplarla bile göremeyiz. Ancak içine çöken yıldız bulunduğu yerin çevresine olan etkisiyle algılanabilir. Allah Vakıa Suresi’nde yıldızların yerleri üzerine yemin ederek bu konuya şöyle dikkat çekmiştir:

    Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir. (Vakıa Suresi, 75-76)

    “Karadelik” kavramı ilk kez 1767 yılında İngiliz bilim adamı John Michell tarafından ortaya atılmış ve “karadelik” ifadesi ise ilk kez, Amerikalı fizikçi John Archibald Wheeler tarafından 1969 yılında kullanılmıştır. Önceleri tüm yıldızları görebildiğimizi varsayarken, sonraki yıllarda uzayda ışıklarını göremediğimiz yıldızların da var oldukları anlaşılmıştır. Çünkü enerjisi tükenen bu yıldızların ışıkları da yok olmaktadır.

    Karadelik, bir kütlenin, ışığın artık sızamayacağı kadar küçük bir alanda toplanmasıdır. Şiddetli çekim alanı, fotonları ve en hızlı parçacıkları dahi bu bölgede hapseder. Güneş’in 3 katı büyüklüğündeki kütleye sahip tipik bir yıldızın yanması ve patlaması sonucunda oluşan karadeliğin çapı sadece 20 km kadardır. Kara delikler “kara”dır, yani doğrudan gözlemlemek mümkün değildir. Kendilerini dolaylı olarak, diğer gök cisimlerine uyguladıkları yüksek çekim güçleriyle belli ederler. Aşağıdaki ayette de kıyamet günü tasvirlerinin yanı sıra, bir yönüyle de karadeliklerle ilgili bu bilimsel bulguya işaret ediliyor olabilir:

    Yıldızlar ‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman, (Mürselat Suresi, 8 )

    Ayrıca büyük kütleye sahip yıldızlar uzayda bükülmeye sebep olurlar. Fakat karadelikler sadece uzayda bükülmeye sebep olmaz, aynı zamanda uzayı delip geçerler. Bu sönmüş yıldızların, karadelikler olarak adlandırılmalarının nedeni de budur. Tarık Suresi’nin üçüncü ayetinde ise “delen yıldız”dan söz edilmektedir:

    Göğe ve Tarık’a andolsun, Tarık’ın ne olduğunu sana bildiren nedir? (Karanlığı) Delen yıldızdır. (Tarık Suresi, 1-3)

    Ayetin Arapçasında “delik” anlamına gelen “sakb” kelime kökünden, “delik açan, delen ve delip geçen” anlamlarına gelen “essakibu” ifadesi kullanılmaktadır. Karadelikleri tarif eden bilimsel yayınlarda ise “delik açmak, delmek” anlamlarına gelen İngilizce “puncture” kelimesi kullanılmaktadır. Karadeliklerin özelliğini ifade etmek için Kuran’da kullanılan bu kelime son derece hikmetlidir. Ayette yıldızlarla ilgili bu bilgiye de dikkat çekilmiş olması, Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu ispatlayan bir diğer önemli bilgidir.


2. Ayet Yorumundaki Çarpıtmalar

Yukarda alıntılamış olduğumuz mucize yalanı metnini dikkatlice okuyunuz. Kuran’ın farklı surelerinde geçen üç ayet (Vakıa/75, Mürselat/8 ve Tarık/3) tamamen somut bağlamından koparılarak zikrediliyor; karadeliklerle ilgili bir takım bilimsel ayrıntılar aktarılıyor ve işte bu 3 ayetin bugün astonomi biliminde ”karadelik” olarak adlandırılan olguya işaret ettiği iddia ediliyor.

Bu üç ayeti tek tek inceleyelim:


a. Vakıa/75-76

  • Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir. (Vakıa/75-76)

Yıldızların yer/mevkilerine yemin edilmesini en zorlama yorum ve uçuk hayal gücü ile bile karadelik olgusuna işaret olarak görmek mümkün değildir. Bu ikisi arasında en ufak bir bağlantı yoktur. Herşeyi yaratan, herşeyi bilen, zaman ve mekândan münezzeh, sonsuz güç sahibi bir yaratıcının, hitap ettiği insanları inandırmak, söylediklerini pekiştirmek için yemin/ant içme fiillerine ihtiyaç duymuş olmasındaki tuhaflık bir kenara Kuran’da zaten olur olmaz herşey üzerine yemin edilmektedir.

Allah, ALLAH üstüne yemin ediyor (!)

  • Rabbine and olsun ki Biz onları mutlaka uydukları şeytanlarla beraber haşredeceğiz. Sonra cehennemin yanında diz çöktürerek hazır bulunduracağız. => Meryem/68
  • Kendilerine verdiğimiz rızıktan, onların ne olduğunu bilmeyen putlara pay ayırırlar. Allah’a and olsun ki, uydurup durduğunuz şeylerden elbette sorguya çekileceksiniz. => Nahl/56
  • Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki => Leyl/3

Allah KURAN üstüne yemin ediyor

Allah olur olmaz HERŞEY üstüne yemin ediyor
(Sadece birkaç örnek)

  • İncire, zeytine => Tin/1
  • Yayılmış ince deri üzerine => Tur/3
  • Kaleme ve yazdıklarına => Kalem/1
  • Herşeyin çiftine de tekine de and olsun => Fecr/3
  • Mekke’ye => Beled/1
  • Zilhicce ayının ilk on gecesine => Fecr/2
  • İkindi vaktine (asra, çağa)=> Asr/1
  • Kuşluk vaktine => Duha/1
  • Şafak vaktine => İnşikak/16
  • Geceye => İnşikak/17
  • Gündüze => Leyl/2
  • Batmakta olan yıldıza => Necm/1
  • Dolunay halindeki aya => İnşikak/18
  • (Kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara. => Naziat/1
  • (Müminlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara => Naziat/2
  • Art arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara => Mürselat/1-7
  • Kıyamet gününe => Büruc/2

Görüldüğü gibi hemen herşey üzerine yemin edilen Kuran’ın bir ayetinde de ”yıldızların yeri” üzerine yemin edilmiş olmasında -hiçbir somut bağlantı, açıklama, izah olmaksızın- modern astonomi biliminin ”karadelik” olarak adlandırdığı olguya işaret bulunduğu iddiası bir akla tecavüzdür.

b. Mürselat/8

  • Yıldızlar ‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman, (Mürselat/8)

Şimdi bu ayeti somut bağlamı içerisinde okuyalım:

  • Mürselat/6: (Allah’a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.
  • Mürselat/7: Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!
  • Mürselat/8: Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
  • Mürselat/9: Gökkubbe yarıldığı zaman,
  • Mürselat/10: Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman ,
  • Mürselat/11: Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).

Açıkça görüldüğü üzere bu ayetlerde kıyamet gününden bahsedilmektedir. Bu ayetlere göre o gün geldiğinde sadece yıldızlar sönmeyecek ayrıca gökkubbe yarılacak, dağlar ufalanıp savrulacak… Yani ayetlerin kıyamet gününü tasvir ettiği, lafzından da bağlamından da açıkça belli. Yine de emin olmak için herhangi bir tefsire bakılabilir.

Kuran yazarları bırakın karadelikten haberdar olmayı, yıldızların süreç içerisinde söndüklerinden de bihaberdirler; zaten olması da beklenemez. Onlar kıyameti bir anda olup bitecek bir şey olarak telakki etmektedirler. Halbuki onların dediği kıyamet gelmeden de pek çok yıldız, hayatının sonuna gelmekte ve kütlelerine göre nötron yıldızından kara deliklere uzanan degişik şekiller almaktadırlar; ışıkları da tabir caizse sönmektedir. Öngörülere göre kıyamet olmadığı halde bugün evrenimizde pek çok kara delik yer almaktadır. Bunların Dünya’daki yaşama da hiçbir etkisi bulunmamaktadır.
Mucize yalancılarımız bunu bile bile bu surenin sekizinci ayetinde geçen ”yıldızların sönmesi” tasvirini karadeliklere bir işaret olarak yorumlayabilmektedirler! Bu yoruma göre ”karadelik” olarak adlandırılan olgunun ilk defa kıyamet gününde vuku bulması gerekirdi. Oysa mucizecilerin kendilerinin de yazdıkları gibi günümüz bilimi bu olguyu (dolaylı olarak) gözlemleyebilmektedir. Üstelik ayette geçen ”yıldızların söndürülmesi” olgusunun ilk olarak kıyamet gününde vuku bulacağını yine Kuran kendisi söylüyor!

Bakın yukardaki ayetlerin devamında ne yazmakta:

Mürselat/8′de geçen ”yıldızların söndürülmesi” olgusu Kuran’a göre kıyamet gününde vuku bulacaktır; ”ertelenmiştir”, henüz yoktur. Ve yıldızların söndürüldüğü zaman aynı zamanda gökkubbe yarılacak, dağlar ufalanıp savrulacaktır… Bunların hepsi Kuran’da açık-seçik yazmakta. Buna rağmen mucize yalancıları cımbızla çekmiş oldukları ”yıldızların söndürülmesi” ayetinde günümüz bilimi tarafından saptanan karadelik olgusuna bir işaret olduğunu savunabilmekteler!


c. Tarık/3

  • Göğe ve Tarık’a andolsun, Tarık’ın ne olduğunu sana bildiren nedir? (Karanlığı) Delen yıldızdır. (Tarık Suresi, 1-2-3)

Burada da ayette geçen ”delen” (’’sakıb”) fiiliyle ”karadelik” ismi arasındaki söyleyiş benzerliğinden dolayı mucize iddiasında bulunulmakta..

Konunun uzmanlarının açıklamalarını okuyalım:

  • İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/10 (Tarık/3)
    “Es-sâkib” “Delip, geçen;” aydınlatan, aydınlık saçan, demektir. “Şihâbun sâkibun” “Parlak, delici bir alev” (es-Saffat, 37/10) buyruğunda da bu anlamda kullanılmıştır. “Sekabe, yeskubu, sukuben ve sikâbeten” “Aydınlattı, aydınlatır, aydınlatmak” ifadelen aydınlatmayı anlatmak için kullanılır. (Buna göre) “delip geçmesi” onun aydınlatması, ışık saçması demektir. Araplar: “Ateşini aydınlat (alevlendir)” anlamında; “Eskib nârake” derler. Şair de şöyle demiştir:”İnsanlar onu (ününü) etrafa yaydılar, sanki o,
    Çalıçırpı ile yakılıp alevlendirilmiş yükseklerdeki bir ateş gibidir.”
  • Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 23/52 (Tarık/3)
    Sakıb
    Cenâb-ı Hak şu sebeplerden ötürü bu yıldızı, “sâkıb” (delen) diye tavsif etmiştir:1) Işığı ile karanlığı delip, karanlığa nüfuz ettiği için.2) Havada tıpkı birşeyi delen birşey gibi, doğudan nüfuz edici olarak doğduğu için.

    3) Sayesinde şeytanın görüldüğü ve vurulduğu, yani delindiği yakıldığı bir şey (şihâb) olduğu için, ona bu sıfat verilmiştir.

    4) Ferrâ şöyle der: Bu ifade, “diğer yıldızların üzerine çıkan, hepsinin üstüne yükselen yıldız” manasınadır. Çünkü Araplar, gökyüzünün çok yücelerine çıkan bir kuşa, “Göğü delip gidiyor” manasında, “Kad sekabe’t-tairu” derler.

  • Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Tarık/3
    NECM-İ SÂKIB, delik mânâsına “sakb” kökünden “delen yıldız” demek olup ışığının kuvvetinden dolayı karanlığı deliyor gibi görünen her parlak yıldıza denir. Nitekim aynı mânâ ile şihaplara yani kıvılcımlara veya akan yıldızlara da “sâkıb” denilir. Bir de kuş yukarı yükseldi demek olan tabirinde olduğu gibi sakb, yükselme mânâsına gelir ki bazıları bu mânâyı göz önünde bulundurarak necm-i sâkıb, yüksek yıldız demek olduğunu söylemişlerdir. Şu halde ‘nün başındaki “lâm” cins ifade eden lâm olmak üzere, gece doğan herhangi bir parlak veya yüksek yıldız cinsi veya lâm ahd için olarak, sabah yıldızı ve İbnü Abbas’tan bir rivayete göre Cediy yıldızı veya Sûresi’nin başında geçtiği gibi Süreyya veya Kur’ân yıldızı olmak ihtimali de vardır.

Diğer bütün muteber tefsirlere bakarak da teyid edebileceğiniz üzere ayetin mümkün yorumlarından hiçbiri astronomi biliminin ”karadelik” olarak adlandırdığı olguyu çağrıştırabilecek bir manâ içermemektedir. -Tam tersine- en muhtemel yoruma göre ayetten çıkan anlam karadelik olgusuyla taban tabana zıttır. Ayette ışığı ile karanlığı delen, parlayan yıldızdan söz edilmektedir!


3. Sonuç

Mucize yalancılarının vermiş olduğu 3 ayetten de modern astronomi biliminin ”karadelik” olarak adlandırdığı olguyu çağrıştırabilecek bir anlam çıkarmak mümkün değildir.


www.mucizeyalanlari.com sitesinden alınmıştır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar