Din ile bilimi kim uzlaştırmak istiyor?

Din ile bilimin uzlaşıp uzlaşamayacağı sorusu günümüzde sıkça tartışılır oldu. 2009 Darwin Yılı dolayısıyla din ile bilimin en büyük çatışma noktalarından biri olan evrim kuramının gündemde oluşu da bu tartışmaya ivme kazandırdı. Bilim kurumlarının ve bilim insanlarının yanı sıra çeşitli din kurumları da bu soruya farklı düzlemlerde yanıtlar/yaklaşımlar ürettiler, üretiyorlar.

Konuya başka bir düzlemde yaklaşmak istiyoruz. Din ile bilimi kim uzlaştırmak istiyor? Bu uzlaşma kimin ihtiyacı? Din mi bilimle uzlaşmak istiyor, bilim mi dinle? Yoksa bu ikisini uzlaştırmaya çalışan bir başka güç odağı mı var? Tartışma din ile bilim arasında mı, yoksa bu bir yanılsama mı?

Sisteme bir din lazım. Bilimle çatışmayacak, onunla uzlaşacak, “plastik” bir din. Sisteme bilim de lazım. Bilim 400 yıldır öyle yol aldı ki, artık eski Kilise Babaları gibi davranamazlar. Kısacası sistemin devamı için din ile bilimin uzlaştırılması lazım. Sisteme bir sentez gerek. Madem sistemin devamı için birbiriyle çatışan bu iki araçtan da vazgeçilemiyor, ikisi birbirine karıştırılmalı: Bilimsel bir din! Veya dinsel bir bilim! Şimdi uğraş bu yönde.

Bu sentez nasıl gerçekleşecek? Bilimi felsefesinden ve halktan kopararak. Yani bir yandan felsefesinden koparıp basitleştirerek, diğer yandan halktan koparıp “yüceleştirerek”. İkili bir yozlaştırma…

Sistemde Tanrı çok! Halkın Tanrısı gibi kaba saba, yobaz ve tutucu değil; her şekle girer. Bilimin de kabul edebileceği türden bir şekil bulunur. Örneğin Big Bang’e ne dersiniz? t=0’dan sonrası sizin; istediğiniz gibi at koşturabilirsiniz. Ama şu 0’ı kabul edin (yani hizaya girin!). Sayın kuantumcular, sizin için olasılıkçı Tanrılarımız mevcut. Ama birinin de zarı atması lazım, değil mi? Akıllı Tasarım ilginizi çeker mi? Akılsız da olabilir. Ama bir tasarımcı olsun, sizi de rahatlatır. Evrimci bir Tanrı? Bakın, bu da olabilir. Newton’un saatçisi gibi… İlk tohumu atmış, sonra keyfine bakmış! Deist misiniz, panteist misiniz, Budist misiniz, agnostik misiniz; hepsi uyar. Hatta çok zorlarsak ateist bir Tanrı bile kurgular bizim uyanık ideologlarımız. Yeter ki gelin. Eskisi gibi değil, Mevlana’nın kucağı gibidir artık sistemimiz. Bakın Papa bile Galileo’dan özür diledi, Darwin’in sırtını sıvazladı.

Yukarıdaki paragraf şaka değil. Sistemin hakim sınıfları açısından Tanrının şekilden şekile girmesinin hiçbir sakıncası yok. Yeter ki bilim ve bilimciler sisteme entegre olsunlar. Yeter ki uzlaşı platformunun bir köşesinde yerlerini alsınlar. Bu noktadan sonra bilim işine bakacaktır. Tabii sistemin kendisine verdiği işine. Bilimin teknolojiye indirgenmesinden kastettiğimiz de budur. Eleştirel, devrimci ve toplumcu yönü törpülenen bir bilim, teknolojiden ibaret kalır.

Kısacası, din ile bilimi uzlaştırma projesi halka karşı ittifak projesidir. Bilimi, toplumu aydınlatma ve dünyayı değiştirme perspektifinden uzaklaştırma, sistemin girdabına çekme projesidir. Bu tür uzlaştırma platformlarına davet edilen ve giden bilimcilerimiz bu konuya dikkat etmelidirler. Çünkü sistem açısından bilimcinin o platforma gitmesi önemlidir; gittikten sonra orada ne söyleyeceğinin fazla bir önemi yok, zararı da yok. Bir kez daha tekrar edelim: Sistem artık Mevlana’nın kucağı gibi. O kucağa oturduktan sonra, Darwinci de olsanız, hatta Marksçı da, sakıncası yok.

Günümüzün Galileo’larına belki diri diri yakılma, zindanlara atılma, işkence görme tehdidi artık yok. Ama daha kötüsü var: Beyinlerin metalaştırılması! Alınır-satılır kılınması. Paranın gücüyle sistemin içselleştirilmesi.

Sistemin dini de bilimi de paradır. Bize inanmıyorsanız Napolyon’a sorun. Din ile bilimi uzlaştıran da paranın çekim gücüdür.

Ender Helvacıoğlu

Yorum Gönder

0 Yorumlar